18 Şubat 2007

modern deneyimler

11 Aralık 2004 tarihinde “Gözlem/Yorum/Çeşitlilik” başlıklı sürekli koleksiyon sergisiyle açılan İstanbul Modern, bilindiği gibi, kuruluşunun birinci yıldönümünde, sürekli koleksiyon sergisini yenileyerek ve zenginleştirerek Haşim Nur Gürel, Ali Akay ve Levent Çalıkoğlu’nun küratörlüğündeki “Kesişen Zamanlar” Sergisi ile izleyiciye sunmuştu. Bu yıl, İstanbul Modern’in üçüncü yılı ve İstanbul Modern’in üçüncü yılı vesilesiyle yeniden düzenlenen üst kattaki sürekli koleksiyon sergisi, “Kesişen Zamanlar”a ek olarak “Modern Deneyimler” adlı sergiyle müze izleyicisi için bir “deneyim” olanağı yaratıyor. “Kesişen Zamanlar” Sergisi üzerine yazmış olduğum, “Kesişen Zamanlar”ı Okuyabilmek/Zaman’ı Kesiştirebilmek” adlı yazımda [1], serginin izleyiciyi “zaman” kavramı üzerine düşünmeye davet ettiğini; zira, Aristoteles’ten Heidegger’e dek uzanan felsefe tarihinde zaman’ın daima, ister çizgisel, ister çembersel (kreislauf) olsun, dönüşümlü, süregiden bir biçimde tanımlandığını [2] gördüğümüzü ve bu dönüşümlü ya da süregiden zaman kavramının, bizi eninde sonunda “kesişme” üzerine düşünmeye de götürdüğünü dile getirmiştim. “Modern Deneyimler”, “zaman” ve “kesişme” kavramların yanı sıra, izleyicinin bir kavram üzerinde daha durmasına ve bu üç kavramı “kesiştirmesi”ne olanak tanıyor, ki bu kavram da tastamam “deneyim” kavramı… “Deneyim” sözcüğünün iki anlama sahip olduğunu biliyoruz. Bunlardan birincisi, görmüş geçirmiş olmakla ya da hep aynı işi yapmakla kazanılan bilgi ve beceri. İkincisi ise, kurgusal ya da önsel bilgiye karşıt olarak, olguların araştırılmasıyla elde edilmiş bilgi. [3] Kuşkusuz, “Modern Deneyimler” Sergisi bağlamında, sözcüğün ikinci tanımına kulak vermek yerinde olacak ve bu tanım, bizi “Kesişen Zamanlar” Sergisi’ne de geri götürecek. “Kesişen Zamanlar” Sergisi’nin eş zamanlı bir anlayış gözeterek kurulduğunu ve bunun arka planında da Türkiye’deki modernliğin, art zamanlı değil; eş zamanlı yaşanan bir süreç olduğunu biliyoruz. “Kesişen Zamanlar” Sergisi üzerine yazarken, bu eş zamanlı anlayış konusunda Benjamin’in tarih tezlerine değinmiş ve tarihçinin geçmişe bakıp hararetle müjdeler verirken, belki de ağzını açtığı anda artık boşa konuştuğunu dile getiren görüşüne değinmiştim. [4] “Modern Deneyimler” Sergisi için de bu görüşlerimden bazılarını tekrarlamam gerektiği düşüncesindeyim. Bunlardan biri ve belki de en önemlisi, Türk Plastik Sanatları Tarihi’nin yazımına ve sunumuna ilişkin temel bir sorun olduğunu dile getirdiğim, geçmiş imgesinin bugüne taşınmadıkça, bugünle kesişmesi sağlanmadıkça yitip gitme tehlikesi taşıması… Nitekim, Benjamin’in dile getirdiği gibi, “geçmişi tarihsel olarak kurmak, onu gerçekten olduğu gibi tanımak değil; tehlike anında birden parlayıveren anıyı ele geçirmektir.” [5] Bugüne dek, gerek sergilerde gerekse Türk Plastik Sanatlar Tarihi yazınında tastamam bununla karşılaştık: Geçmişi tarihsel olarak kurduk; ama onu tanımadık. Daima bir anıyı ele geçirmekle yetindik. Sonucumuz ne oldu? Olmayan bir kronolojinin (“geçmişi tarihsel olarak kuruyorsak, onu bir kronoloji üzerinde temellendirmemiz gerekir” anlayışını benimsemiş olan sergileri ve kitapları kastediyorum) tablosuna ya da şablon bir tarihe sahip olmak! “Kesişen Zamanlar” Sergisi, tematik ve eş zamanlı bir sergi anlayışı ortaya koyarak bu gerçeği, şablon bir tarihe sahip olduğumuz gerçeğini ortaya çıkarmıştı. İşte, “Modern Deneyimler” Sergisi de bunu bir adım daha ileriye götürüyor ve sanatçı deneyimlerinden yola çıkarak, bir serginin asla varolmamış bir kronoloji üzerine, şablon bir tarih üzerine temellendirilemeyeceğini gözler önüne seriyor. Başka bir deyişle ifade etmek gerekirse, yenilenen sergi, ard zamanlı bir tarih anlayışının artık rafa kalkması gerektiğini dile getirdiği gibi, her birine birer oda ayrılan İhsan Cemal Karaburçak, Ömer Uluç, Adnan Varınca, Turan Erol, Mehmet Güleryüz, Balkan Naci İslimyeli’nin farklı dönemlerdeki “deneyim”lerini gözlemlemeye olanak tanıyor. Kısacası, “Modern Deneyimler” ve “Kesişen Zamanlar”, bu kez sanatçılara ayrılan odacıklarla “kesişiyor” ve de “pekişiyor”. Sergide birer video ile temsil edilen Sarkis ve Haluk Akakçe ise, farklı iki kuşaktan iki sanatçı olarak ayrı bir “kesişme” noktası oluşturuyor. Sergiye dair bir parantez açarak 2007 yılında İstanbul Modern’in daimi koleksiyonuna Cihat Burak’ın “Şairin Ölümü” ve Orhan Peker’in “Balıkçı Çocuk” gibi Türk Resim Sanatı Tarihi’nin iki başyapıtının daha eklendiğini de belirtmek gerekli, sanıyorum. Ancak asıl belirtilmesi gereken, İstanbul Modern’in “Kesişen Zamanlar” Sergisi’ne yönelik eleştirilere “Modern Deneyimler” Sergisi ile yanıt vermesi. O halde ben de tekrar edeyim: Müze, kamuoyu ve sanat dünyası arasında bir aracı konumdadır ve müzenin, müze küratörlerinin en önemli görevlerinin başında da, izleyicinin ilgi alanlarını karşı karşıya getirerek, sergiler aracılığıyla hikâyeler anlatmak, bu yolla izleyici yeni bakış açılarına kışkırtmaktır. [6] İstanbul Modern’deki bu iki serginin ise, izleyiciyi kışkırtması gereken nokta artık bellidir: Şablon tarihi unutup yeni bir tarih anlayışını “deneyimleme”ye hazır olmak!!! [1] Bkz. Burcu Pelvanoğlu, “Kesişen Zamanlar”ı Okuyabilmek/Zaman’ı Kesiştirebilmek”, Sanat Dünyamız, S.98, Bahar 2006, s.28-38. [2] Ayrıntılı bilgi için bkz. Aristoteles, Augistinus, Heidegger, Zaman Kavramı, Çev. Saffet Babür, İmge Kitabevi, İstanbul, 1996. [3] Vedat Günyol, Galip Üstün, Cemil Yener, vd, Ansiklopedik Türkçe Sözlük, Arkın Kitabevi, C.I, tarihsiz, s. 552. [4] Burcu Pelvanoğlu, a.g.y. [5] Walter Benjamin, “Tarih Kavramı Üzerine”, Son Bakışta Aşk, Çev. Nurdan Gürbilek, Metis Yayınları, İstanbul, 2001, s.41. [6] Mark Rosenthal, “Telling Stories Museum Style”, The Two Art Histories The Museum and the University, Charles W. Haxthausen, Yale University Press, New Haven and London, 2002, s. 74-79.

Hiç yorum yok: