22 Mart 2006

GELENEKSELDEN EVRENSELE: BALKAN NACİ İSLİMYELİ

İlk sergisini 1970 yılında, henüz Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu’nda öğrenciyken açan Balkan Naci İslimyeli, yıllardır sanatında “geleneksel olan”dan “evrensel olan”a varmayı bir erek olarak görmekte. Balkan Naci İslimyeli’nin “geleneksel olan”a düşkünlüğünü temellendirebilmek için kültür-doğa ve gelenek arasındaki ilişkinin temel noktalarını saptamakta fayda bulunmakta. Kültür ile doğaya, bu birbirine karşıt; ama aynı zamanda birbirini bütünleyen iki alanın ayrılma noktalarına baktığımızda, doğanın, insanın hazır, verilmiş bulduğu bir alan olduğunu; buna karşın kültürün, insan tarafından gerçekleştirilen bir alan olduğunu; doğa gibi hazır, verilmiş bulunan bir alan olmadığını söylememiz mümkün pekala. Bu bağlamda, birbirine karşıt iki alan gibi duran doğa ve kültürün, bir anlamda birbirini bütünlediklerini de. İnsan, varoluşundan bu yana doğayı dönüştüren ve gitgide doğayı insansallaştıran bir varlık. Buna bağlı olarak doğanın, insanı yansıtan bir ayna haline dönüşmesi ve bu dönüşümün de bir anlamda kültürün kendisine varması söz konusu olan. Doğa ile kültür, birbirine karşıt iki alan olmakla birlikte; doğanın temellükü bağlamında birbirini bütünlemekte; insanın onu dönüştürmesiyle, kültür de ortaya çıkmakta. Böylesi bir ilişkide Balkan Naci İslimyeli, belki de, kültürün sürekliliğiyle ilişkili olarak, kültürün sürekliliğini göz önünde bulundurarak kültür ile gelenek arasındaki bağı ortaya çıkarıyor, otuz beş yıldır… Balkan Naci İslimyeli, sanatında “geleneksel olan”a yer verirken bunu birtakım temellere dayandırıyor gibi görünmekte. Bunlardan ilki, eskiyi yeniye taşımak, bir başka deyişle geçmişi bugüne taşımak. İkincisi ve asıl önemlisi ise, geleneğin içinden kolektif bir bellek inşa etmek. Kolektif bir bellek inşa etmenin, bizi aynı zamanda bir kimlik meselesine götürdüğünü de eklemek gerek. Balkan Naci’nin kurduğu bağ, kolektif kimlik ve kolektif bellek arasındaki bağ; bu durumda onun yaptığı, geleneğin içinde halihazırda var olan kolektif belleği ortaya çıkarmak ve bu belleği aynı zamanda bir başka zaman dilimine, bugüne taşıyarak yorumlamaktır, zamanları kesiştirmektir bir anlamda. Balkan Naci İslimyeli, önümüzdeki yıla da yayılarak devam edecek olan 35. Sanat Yılı Etkinlikleri’nden ikisini gerçekleştirdi. İlki, Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde 9 Mart-7 Nisan 2006 tarihleri arasında görülebilecek olan “MATAH” sergisiydi. Matah, Balkan Naci İslimyeli’nin dil ile oynaması sonucunda oluşan bir sözcük. “Mal- Matah” şeklinde kullanılagelen deyim değil Balkan Naci’nin MATAH’tan kastı; MATAH, Mahmutpaşa-Tahtakale sözcüklerinden oluşuyor. Zira MATAH sergisinde Balkan Naci’nin fotoğraf ve videosunun yanı sıra, gündelik kullanıma yönelik eşyalardan oluşturduğu giysi-heykel olarak adlandırdığı yerleştirmeleri de yer almakta. Bir banyo paspasının giysiye dönüşmesi mal’dan matah’a bir gönderme yapmıyor da değil. Balkan Naci’nin sergide mağaza vitrinlerinden aşina olduğumuz mankenler üzerinde sergilediği bu giysi-heykelleri aslında onun 1990 yılında New York’ta açtığı ve 1994’te de Aksanat’ta sergilediği “Straight-Jacket/Deli Gömlekleri” serisine dek uzanmakta. Deli Gömlekleri Sergisi’ni Balkan Naci şöyle tanımlamaktaydı: “Amerika’ya gider gitmez açtığım Deli Gömlekleri Sergisi, orada büyük ilgi topladı. Hem fotoğrafın çok yeni ve çarpıcı bir kullanımı vardı hem de bu kullanım geleneğe ironik göndermeler yapmaktaydı. Doğu-Batı ve dinler ayrımını bütünlüyor, bu ayrımların sanatın tümel kavrayışla açıklanabileceğini ima ediyordu. Bu sergide konseptin bir parçası olan metin, kaligrafik bir nakış biçiminde resmin içine girmişti.” [1] Balkan Naci, bu sergisinde de yine fotoğrafa yer vermekte ve gerek fotoğrafları gerekse giysi-heykeller arasında var olan derviş kostümlerinde gelenek ile, özellikle de tasavvuf kültürüyle olan ilişkisini ortaya koymakta. Giysi-heykellerle, aralarında “hiç” sözcüğünün yer aldığı el fotoğrafları arasındaki çizgi, çarpıcı bir biçimde, semahanede şeyh postuyla kütüphane arasında var olduğu ve hakikate giden kısa yolu gösterdiği kabul edilen çizgiyi akla getirirken; fotoğraflarda karşımıza çıkan eller, açık ya da kapalı oluşlarıyla, bir yandan Mevlevi kültüründe elin yere vurup kalkılmasının Tanrı’nın “kün-ol”una işaret etmesiyle; öte yandan da sol elle alınanın sağ elle verilmesi geleneğiyle ilişkili gibi görünmekte. Fotoğraflar arasında yer alan “hiç” sözcüğü ise, neredeyse “geleneksel-olan”dan “evrensel-olan”a gidişin anahtar sözcüğü gibi. “Hiç” sözcüğünü, tasavvuf geleneği ile de ilişkilendirmek mümkün; Nihilizm ile de. Böylelikle Balkan Naci’nin Deli Gömlekleri sergisi için de vurgulamış olduğu, Doğu-Batı ayrımı, dinler ayrımı gibi ayrımların tümlenmesi söz konusu olmakta. Sergideki videoya gelecek olursak, burada da yine, tasavvuf kökenli bir isimle karşılaşıyoruz: “Çile”. Dervişlerin çile doldurmaları, Yunus’un dergaha girmek için çile doldurduğu zaman ile Balkan Naci’nin videosunda var olan günümüzde sıradan bir ev kadınının çilesi. Dolayısıyla yine iki zamanı çakıştırmak ve gelenek yoluyla evrensele ulaşma amacında Balkan Naci İslimyeli. 1984 yılında Yeni Boyut dergisinde, sanatçılardan yazılı belgeler bölümünde Balkan Naci’nin “Bir Melodram Yorumunun Analizi ya da Bir Ev Kadınının Fotoromanı” adlı yazısına yer verilmişti. Burada şöyle demekteydi Balkan Naci: “Popüler malzemedeki giz; gözünüzün gönlünüzün sık sık elit bir tepkiyle ittiği, kaçtığınız küfürlere boğduğunuz yozun dirençli varlığı. Her gün elinize, gözünüze, ayağınıza ısrarla dolanan bayağılıklar, sonunda ya sizi teslim alan ya da ancak anlayarak yüceltebileceğiniz o hayat dolu, soluyan çirkinlik. (…) Sıradan bir ev kadınının, düzeyi toplumsal şiddetle saptanmış algı ve düşünce sınırları içine ancak sığabilecek hayal oyuncakları…” [2] Balkan Naci’nin 1984’teki fotoromanındaki ev kadını ile günümüzdeki ev kadını arasında bir fark yok. Fark, sanatçının malzemesinde. Orada ev kadınının dramını fotoroman yoluyla gündeme getiren Balkan Naci, burada bir taraftan “çile” saran ama aynı zamanda “televizyon” gibi, “Kuşum Aydın” gibi, “kadınlar” gibi popüler kültürün temsilleriyle bir ev kadınının tıpkı tasavvuftaki gibi aslında “çile” doldurduğunu vurgulamakta. “Çile sararken çile doldurmak”. Videoda yer alan metronom ise, bir zaman metaforu olarak karşımıza çıkmakta. Yine hem zamanların çakışması hem de zamana karşı çile doldurmak biçiminde iki farklı türde dolaşıma giren bir zaman kavramı söz konusu burada, Doğu’daki statik zamanın vurgulanması da. Balkan Naci’nin geleneği yorumlamasına dönecek olursak, videoda her ne kadar kendi yüzünü gizlese de, kendi sesini duyuran ve dolayısıyla bizzat kendini devreye sokan Balkan Naci, yine Deli Gömlekleri, Suç ve Suret sergilerini takip eden bir çizgiyi izlemekte. Sanatçının kendinin sanat yapıtında bizzat devreye girişi, Balkan Naci’de önce kendi yüzünün, kendi imgesinin devreye girmesi yoluyla gerçekleşmişti. “Aynayı tuttum yüzüme Ali’yi gördüm yüzümde” diyen Bektaşî, Narcissos’un suda kendi imgesini, hayalini görüp aşık olması, Fuzulî’nin nereye baksa Leylâ’yı görmesi, Neşatî’nin “o kadar kendimizi görünmez kıldık ki, en cilalı aynada bile kendimizi göremez olduk” ifadesi ve sıradan bir insanın aynaya batığında kendi yüzünü, kendi imgesini görmesi arasında, eş deyişle gelenek ve evrensellik arasında kurulan bağ, açık bir biçimde kendini göstermekte. Kaldı ki, kendini göstermek Balkan Naci için de bir mücadele alanı. Kendini bir model, bir aktör olarak kullanmasının, bir tür kulluk geleneğinden gelen bir toplumda, kendinden söz etmenin ayıp sayıldığı bir toplumda yaratıcı, açıcı ve özgürleştirici bir mücadele alanı olduğunu belirtiyor Balkan Naci…[3] Balkan Naci’nin 35. Sanat Yılı etkinliklerinin ikinci ayağı olan “ZİFİR” ise, 13 Mart-30 Nisan 2006 tarihleri arasında Proje4L Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi’nin Artvarium’unda gerçekleşti. Balkan Naci’nin ZİFİR’inde de yine onun giysi-heykelleri yer almakta fakat bu kez bu giysi-heykellere ZİFİR ile MATAH’ı bağlayan yazı unsuru eşlik etmekte: “Hiç”, serginin açılışında gerçekleşen performansın son sözcüğü olan “Hiç”, ZİFİR’deki giysi-heykellerde yer alan “Hiç” ve MATAH’taki fotoğraflarda yer alan “Hiç”. Sergi açılışında gerçekleşen performansta ZİFİR ile MATAH’ı birbirine bağlayan bir araç daha bulunmakta: Performansın metronom eşliğinde gerçekleşmesi, tıpkı çile dolduran ev kadınının videosunda olduğu gibi. Performansta metronom eşliğinde, tuvallerle giydirilmiş iki kişinin savaşı söz konusu olan. Ancak bu savaş, gerek tuvalin savaşı, gerek insanlığın savaşı, gerekse (metronomu da unutmazsak) zamanların savaşı gibi açık okumalara imkan vermekte. Yine en başa dönüp tekrarlayacak olursak, geleneğin içinden evrensel olanı çıkarmak ve yorumlamak Balkan Naci’nin tüm gayesi. “Bir Yıkımın Mimarisi” adlı sergisinden bu yana, geleneğin üzerine evrenseli inşa eden Balkan Naci ya da “Hemen”, “şimdi”, “bugün”den yana olan “güncel sanat” ve “bellek”i bir kenara atmaksızın “bugün”de olabilen bir Balkan Naci İslimyeli… [1] 17.09.2005 tarihinde Balkan Naci İslimyeli ile yapmış olduğum görüşmeden. [2] Balkan Naci İslimyeli, “Bir Melodram Yorumunun Analizi ya da Bir Ev Kadınının Fotoromanı”, Yeni Boyut, 3/20, Şubat 1984, s. 14. [3] 17.09.2005 tarihinde Balkan Naci İslimyeli ile yapmış olduğum görüşmeden.

Hiç yorum yok: