23 Ocak 2006

ömer emre yavuz-mea culpa

Bu metin Ömer Emre Yavuz'un Proje4L Elgiz Güncel Sanat Müzesi'nde 20 Ocak-4 Şubat 2006 tarihleri arasında gerçekleşen "mea culpa" adlı sergisi için yazılmıştır. ÖMER EMRE YAVUZ’UN HEYKELLERİNDEKİ ARD ANLAMLAR ÜZERİNE Ömer Emre Yavuz’un heykelleri, ilk bakışta rastlantısal olarak ortaya çıkmış; kendini malzemenin doğasına bırakmış formlar gibi görünüyor. Ancak işin aslı böyle değil. Heykellerinin büyük çoğunluğunda hurda malzemeden yararlanan Ömer Emre Yavuz, bu malzemeleri olduğu gibi bir araya getirmiyor. Başka bir deyişle, bir hurdalığa girdiği zaman hangi malzemeyi nerede kullanabileceği, halihazırda zihninde tasarlanmış oluyor, Ömer Emre Yavuz’un… Onun yaptığını, var olan hazır nesneleri bir araya getirmek gibi bir tanımlama yanlış bir tanımlama olacaktır. Zira Ömer Emre, heykelin ya da form tarihinin kökeninden yola çıkıyor. Mezopotamya, Mısır, Anadolu uygarlıklarında, aslında sanat yapıtları olmayan formları temel alıyor ve onları günümüz insanını bir metafor olarak işleyecek şekilde birer sanat yapıtına dönüştürüyor. Bu dönüştürme işlemini kavrayabilmek için, bazı kavramlar üzerinde durmak gerekli. Bu kavramlar arasında en temel olanları ise, “erk” ve “zaman”. “Bir Mısır sfenksini ele alalım”, diyor Ömer Emre Yavuz. Form açısından bakıldığında durağan bir form sunan sfenksin yapılış amacı nedir? Firavunun erkini temsil etmek. Günümüze gelecek olursak; erkler, her zaman olduğu gibi yine mevcut; fakat bu kez bir firavun gibi durağan değiller. Zira erkler artık her yerde karşımıza çıkıyorlar. İktidardan gündelik yaşamımızdaki en ince ayrıntıya kadar inen bir erkler sisteminin içinde yaşıyoruz. Dolayısıyla firavunlar artık durmuyor; iktidarın başındalar, iletişim ve medya onlardan soruluyor, hatta öyle ki, sokakta dahi firavunlar ya da onların temsil ettiği “erk”ler peşimizi bırakmıyor. Öte yandan da zaman akıp gidiyor; artık durağan bir zamandan söz etmemiz mümkün değil ve bunu da en iyi Marshall Berman’ın Marx'tan ödünç deyişiyle, “Katı Olan Her şey Buharlaşıyor” sözüyle açıklamamız mümkün, belki de... Dolayısıyla da günümüz erkleri bir firavun gibi temsil edilemiyor artık. Buradan hareket ederek, zamanın gerektirdiğini, o erkleri en iyi temsil edebilecek olan malzemeyi bulup çıkarıyor Ömer Emre Yavuz: Hurda malzeme… Bu açıdan bakıldığında, hurda malzemenin iki türlü dolaşıma girdiğini düşünmek de mümkün görünüyor. Bu malzeme, öncelikle günümüzü, akıp giden zamanı temsil edebiliyor. İkincisi ise, bu devingen zaman karşısında adeta hurdaya dönmüş olan günümüz insanının, insanlığının durumunu, temel problemlerini…. Bu noktaya geldikten sonra, Ömer Emre Yavuz’un heykellerini, Roland Barthes’ın günümüz mitlerine ilişkin görüşlerinden ayrı tutmak imkansızlaşıyor adeta. Barthes’ın, günümüz mitlerinin her ne kadar kültürel ve tarihsel zemine otursalar da, kaçınılmaz bir biçimde, olağanüstü bir güç sistemi tarafından oluşturulduğunu ve bu güç sisteminin imgelerin, sanat pratiklerinin anlamlarını da belirlediğini, mitlerin bir tür iletişim sistemi, birer kodlar sistemi olduğunu öne süren görüşlerini zihnimizin bir köşesinde tuttuğumuzda görüyoruz ki, Ömer Emre Yavuz’un heykelleri tastamam bu çerçevenin içerisinde duruyor ve bu çerçevenin içerisinde günümüz insanının kimi zaman parçalanmışlığını, kimi zaman erkler karşısında ezilmişliğini, kimi zaman da bu erkler tarafından melezleştirildiğini, birer hybrid haline dönüştürüldüğünü dile getiriyor. Dolayısıyla Yavuz’un heykelleri, anlam tabakalarıyla örtülüler ve anlamlandırılmaları için izleyiciyi zihinsel bir aktiviteye davet ediyorlar. İzleyici, N.Hartmann’ın anlam tabakalarını birer birer ayıkladığında karşısında kendine dair olan en temel problemi buluyor: “İnsan ve insanlık”… Burcu Pelvanoğlu, 2005.

Hiç yorum yok: